10 Şubat 2014 Pazartesi

Patrona Çalışmak


Robert Kiyosaki zenginliğin formülünü verdiği kitaplarında şiddetle karşı çıktığı temel yapı bir patrona çalışmaktır. Bizler üniversiteler okur, sınavlara girer, atama veya özel sektörde iş olanağı beklerken patronlar ve onların veliahtları olan oğulları en iyi üniversite mezunlarını kısıtlı özgürlükleri, haftada 6 gün, tuvalete gitme, hastalanamama, hamile kalamama gibi haklarıyla satın alırlar. En iyi okuldan mezun olmak en iyi patronların kölesi olmak demektir.

Dünyadaki bütün işverene çalışma modelleri zengin etme üzerine kurulmuştur. Üstelik devlet bu adamlara para kazandırdığımız için bizleri cezalandırmak için daha maaşımız hesabımıza yatırılmadan kesintilerini fazlasıyla yapar. Biz de ufacık zamlar alır, almaz kendimizi mutlu hisseder. Kredi kart limitlerimizi yükseltir, krediyle araba, ev alırız. Bu noktadan sonrada hem patrona, hem devlete, hem de bankalara çalışırız.

Peki "Zenginler" bu oyunu nasıl oynarlar?
Onlar çocuklarının altındaki arabaları, eğitim masraflarını, akaryakıt masraflarını, uçak biletlerini, tatillerini, buna benzer neredeyse bütün şahsi ve lüks giderlerini şirketlerine gider gösterir böylece çok yüksek miktarda vergilerden kurtulurlar. Aslında size lüks gelen bütün yaşamları bedavaya gelmektedir.

Bizler yaşadıkça fakirleşiriz, onlar da harcadıkça kazanırlar. Bu yüzden orta ve düşük gelirli insanlar sürekli geriye giderken, zenginler daha da zenginleşirler.

Bu konuyu "milyoner öğretmenim" Kiyosaki'den daha sonra detaylı alıntılar yaparak anlatacağım. Burada dikkat çekmek istediğim asıl nokta PATRONLAR. Onlar istediklerini söyler, kendilerini kahramanlaştırırlar. Masalarındaki kırıntılar o kadar ilgimizi çeker ki onların bir parçasını ağzımıza çalsa ömür boyu minnetimize sahip olurlar. Haydi diyelim ki, gerçekten çalışmaya değer bir iş ve patron buldunuz. Aradan geçen yıllarda iş şımarık çocuğa kalır o da babasından yadigar her şeyi yıkmakla başlar, işe... Tabi ki en kolay vazgeçilebilen varlık insandır her zaman.

Yıllarca verdiğiniz emeğin ne karşılığı vardır ki. Bu şirkette ne değerin vardır acaba, biriken tazminatın dışında. Bu yüzden uzak durmak lazım onlardan. Onlar sizin hangi gün çalışıp, hangi gün dinleneceğinize karar verirler, acıkıp acıkmadığınıza da... Hatta bir çok iş yerinde tuvalet molaları bile bellidir. Boşaltım yollarınızı da iyi yönetmelisiniz.

İyi hoş da biz ne iş yapacağız? Patrona çalışma, devlete çalışma nasıl olacak bu iş.

DEVAMI GELECEK

Doğru Yerden Bakmak



Bugünlerde birçok arkadaşımdan anlattıkları, sattıkları, sundukları işlere en yakın arkadaşlarının bile sırt döndüğünü duyuyorum. Hatta bundan alınıp arkadaşlarıyla ilişkisini kesmeyi düşünenlere bile rastladım. Nasıl bir insana bu kadar kolay arkanı dönebilirsin? Sen bu kadar çabuk ondan vazgeçebiliyorsan, ne kadar yola çıkılabilir bir adam olursun?

Sorun aslında cevapta değil, o cevaba nereden baktığındadır.

Sen sorguluyor zannediyorsun, oysa o "güvenmek istiyorum" diyor.

"Bana nasıl güvenmiyor ona bu işi ben sunuyorum" diyorsun, oysa o "bana nedenimi bulmama yardım et" diyor.

Dinlemeyi seçmiyorsun sadece konuşarak onu nasıl anlayabilirsin? Nasıl seninle çalışabileceğini düşünebilirsin? KİM SÖZ SAHİBİ OLAMADIĞI BİR İŞİN ORTAĞI OLMAK İSTER Kİ?

Sen işe inanmışsın, karşındakine de inanmalısın. Kendine bu iş sadece konuşan ve ani reaksiyonlar veren biri tarafından getirildiğini düşün.

"HİÇ KİMSE GÖRMEK İSTEMEYEN KADAR KÖR DEĞİLDİR"

Duy sadece dinle. Bakış açın değiştiğinde cevaplar sana bu kadar ters gelmeyecek, hatta itirazlarına mutlu bile olacaksın, bu körü körüne değil en az seninle birlikte bu yolda her şeyi bilerek, isteyerek çarpışacak yeni bir savaşçıya dönüşecek demektir. Gözlerine uyku girmeyen gecelerinde o dost seninle birlikte olacak. Her şey durduğunda, beklentilerinin altında kaldığında o durmayacak, ayakta kalma gücünü ondan alacaksın.

Dinle mutlaka duyacaksın.



8 Ocak 2014 Çarşamba

Hayal Kırıklığı



Her şeyi tam olarak doğru yaptığınıza inandığınız anlarda işler ters gitmeye başlayınca ne hissedersiniz? 

İlişkilerinizi, hayallerinizi, bitirdiğiniz üniversiteyi, bir kaç yıl önceye kadar en sevdiğiniz arkadaşlarınızı düşünün, işinizi, patronunuzu düşünün. Kendinizi hatta kaç defa... Hayal kırıklığı... O zaman şöyle sorarım kendime " Neyi yanlış yaptım? Neden böyle şeyler hep beni buluyor? Bir daha nasıl başlarım?" hatta çoğu zaman isyan ederim.

Aslına bakarsanız  bu durumlarda ben hep en yanlış olanı seçerim, yani vazgeçerim. Daha doğrusu vazgeçerdim. Alternatifler üretir uzaklaşırdım yaptığım şeyden ne olursa olsun. İş, arkadaşlık, spor aklınıza gelen ne varsa. Peki sonuç; hep başaramamış olmanın hüznü, çöplükten ibaret bir bilinçaltı. Ta ki tekrar o kaçtığım şey neyse onunla yüzleşene kadar. 

"Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır" diyor seyda.
Hayaller, dümdüz ve çerçevesi çok güzel bir boy aynası gibidir. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Gülerek bakın kendinizi mutlu göreceksiniz. Ne olabileceğinizi siz seçersiniz. Orası sizin yansımanızdır. Gözlerinizi kapadığınızda siz görmezsiniz hayalleriniz size bakmaya devam eder. Ne zamanki siz veya başkası o aynayı kırmaya kalkar hayalleriniz içinde binlerce parçaya bölünür. Her bir parçada küçülmüş de olsa görürsünüz onları. Yerden büyükçe bir parçayı alır kendinize bakarsınız sımsıkı tutarak, elleriniz kanayana dek. Kanayan elleriniz, parçalanan hayallerinizdir. Bir araya gelmezler bir daha. Sakal uzar, kol gelmez ama ikisi de kesilir.

Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız lütfen ama lütfen hayallerinize sırt çevirmeyin. Değiştirin, beğenmeyin ama yerlerine mutlaka yenilerini koyun. Çünkü her şey kayıp giderken ellerinizden, tutunacak dallarınızdır onlar. Nedenlerinizi belirler hayalleriniz. Benimkiler;

Neden otuzlu yaşlarda emekli olmalıyım?
-"Ailemle daha çok vakit geçirebilmek için"
Neden o siyah CC?                                  
-"Çünkü ona bugün bütçem yetmiyor, ama ben onu istiyorum."
Neden zaman kaldıracı kurmalıyım?          
-"Ben para için çalışamam, para benim için çalışmalı"
Neden bu işi yapıyorum?                          
-"Özgürlük için hem maddi hem de manevi"
Neden bu işi yapmalıyım?                          
-"Nedenlerimi ancak bu şekilde hayata geçirebilirim."
Neden bu işleri sevdiklerimle yapmalıyım?
-"Çünkü bu yolda onlarla birlikte yürümeliyim."
Neden başarılı olmalıyım?                        
-"Başarmak, çalışmakla mümkün, çalışıyorum, yapacağım."
Neden şimdi, belki yarın daha mümkün?  
-"Benim sadece 1 günüm var o da bugün, yarını bilmiyorum."

Nedenleriniz varsa bu yolda yürümeliyiz? Nedenlerini bulan adam için sıra Nasıldadır? Hiç kolay değil elbette. Onun da sırası gelecek.




2 Ocak 2014 Perşembe

Ölümden Dönmek

27 Aralık 2013 Cumartesi...

Bir anlık dalgınlık. Arabam otobanda defalarca spin atıp refüje çarpmak üzereyken aklımda sadece tek kelime vardı: "BİTTİ". Hem de hiçbir hayalimi gerçekleştiremeden, yarım kalacak bir eş, acılı bir anne, tutulamamış sözler, onlarca kişinin anılarında kalacak bir isim, kaybetmekten yorulmuş bir aile...

Dünyanın en iyi kişisel gelişim uzmanlarından biri "ibret alacaksanız yaşayan başarılı insanlara bakmayın mezarlıklarda arayın onu, ötelenen hayalleri göreceksiniz orada, binlerce, milyonlarca hayata geçirilemeyen fikir, belki microsoft'tan daha iyileri, sadece başkası ne der diye yarım kalan başka bir "facebook", belki ışınlanma, kanserin tedavisi. Hayal kırıklıkları göreceksiniz, pişmanlıklar, korkuları... Hiçbir ölüm zamanlı gelmez, ama asla da geç kalmaz. Biz bunu kabullenemiyoruz. Yarın yok. Dün gitti. Bugün var, sadece bir gün, öteleme artık kendini emre, zaten çok geç kaldın. Sana beklemeni söyleyecekler, dinleme. Bugüne kadar yapamayacağını söyledikleri işleri yapmadın da ne oldu? Denemek kazanmanın tek yoludur. Evet onları dinlersen başarısız olmazsın, onlara göre doğru budur. Ama "ya olsaydı" demekten alamayacaksın kendini bir ömür boyu. Sen aslında onları dinleyerek, başarabilme ihtimalini yok ediyorsun. Onlar para veya zaman kaybedeceğinden bahsediyorlar, oysa sen kendini, ihtimallerini, hayallerini kaybediyorsun. Yapamadın diyelim ki. Zaman kaybı mı derdin? Hayatının her anında saçma sapan şeylerle uğraştın, hep boşa harcadın zaten. Şimdi kendine yatırım yapacakken mi kıymetli oldu? Şimdi mi fark ettin bunu? Para mı kaybedersin? Bir kaç aylık emeğin değil mi bütün bahsettiğin para? Bir kere kendin için belki de geleceğin için harca ve kaybet. Ya bu sefer başarırsan? Şüphen varsa yapma zaten. İnanmadığın bir işi, yapma zaten. 

İnanıyorsan yolun yarısını gitmişsin demektir. Başlamak çoğunu bitirmektir. Gerisi sadece DEVAM etmene bağlı. Zamanın hakimi sen değilsin. Bırak Zamanın Sahibi versin kararı. Sen bırak ona, çalışmaya devam et, olacağını umarak, inanıyorsan dua et, inanmıyorsan bekle sadece. GELECEKTİR. Sadece o geldiğinde sen de ORADA OLMALISIN.

Tükeniş



Eric Worre hiç şüphesiz dünyadaki milyonlarca bireysel girişimciye, ÖZGÜR RUHA ve profesyonele ışık tutmaya devam ediyor. Fakat onun TÜKENİŞ üzerine verdiği eğitim elbette eşsiz nitelikte. Tam bir ilham kaynağı ve hayat değiştiren metod. Çalışmalara hızla başlamalıyım bu benim tükenişim.

Birçoğumuz kısa yoldan para kazanmak isteriz. Filmlerdeki hayatlara, sporculara özeniriz. Sonra da hiçbir şey yapmaz, mevcut yaşantımıza devam ederiz. Eric Worre'ye göre bunu değiştirmek mümkün, hem de sadece 90 Günde. Çok mu uzun geldi. Git ve "çalıkuşu, karadayı, kurtlar vadisi" izle. Einstein "sürekli aynı şeyleri yapıp, her seferinde farklı sonuçlar beklemek" den bahseder aptallığın tanımında. Televizyonun başında, maaşlı yıllardır yaptığın işte, hedefsiz sabah açıp akşam kapattığın iş yerinde, her gün aynı şeyleri yaparken nasıl HAYALLERİNİN gerçekleşmesini beklersin. Diğer insanlardan nasıl farklı olabilirsin. Bu anlattıklarım benim ve değişmeliyim.

Bankada çalışan müşteri temsilcisi, sen hiçbir zaman o muhteşem spor arabaya binemeyeceksin, senin 10 yıl sonraki halin iki duvar ötedeki müdürün. Daha fazlası değil emin ol. Devlette çalışan sevgili öğretmenim, 10 yıl sonraki halin okul müdürü daha fazlası değil. Yanlış anlamayın ben de bundan farklı değildim. Patronlarımızın hayallerimizi çalmasına izin verir, yerinde olmak istediğim müdürlerimle sırt sırta çalışıp, işverenlerin hayallerini gerçekleştirirdik. Hala da öyle. Ama bunu durdurmak mümkün. Ya sen kendi işyerinin sahibi esnaf abicim benim bir patronum var, ama yüzlerce müşterinin her biri kendi çapında senin patronun. Her şey yolunda mı? Sen başında durmadan işlerini kaç ay sekteye uğratmadan devam ettirebilirsin? Peki nasıl olacak bu büyük değişim?

Buna başlarken düşük sermayeli, zaman kaldıracı kurabileceğiniz bir iş edinmelisiniz. İyi haber, bunu şu an mevcut işinizle yapmanız da mümkün. Çoğunluk kendini sağlam şartlara almadan içinde bulunduğu durumu riske almaz. Bence risk değil ama olsun.

Sevdiklerinize bir süreçten bahsedin. Boş vakitlerinizin tamamını adayacağınız bir süreç. Bir süre TV, sosyal medyaya, saatlerce vaktinizden çalan oyunlara veda edin. Bu HAZIRLIK aşamasıdır. Psikolojik olarak insanlara değişimi dikte edin. Eşiniz, dostlarınız, aileniz bunu bilsin. Sonuçlarını görünce kimseye bunu anlatmak zorunda kalmayacaksınız, hepsi yapacaklar. Mutlu olacaksınız. Buyrun elinize kalem kağıt alın ve bu videoyu izleyin. Harika gelecek.